Edim diye sabahleyin aklıma geldi kelime. Her şey olup bittikten sonra ortaya konulan değil miydi bu kelimenin anlamı. Yoksa bir işin bittikten sonra bize sunulan hali mi? Ben bugünlerde bu kelimeyle çokça cebelleşiyorum. Çünkü herkesin bir hayali varmış ve bu hayallerini gerçekleştirmişler, bir buyruğa bağlı yapılması gereken her şey gerçekleşiyor nedense. Bilmem kim şurada açılışı gerçekleştirdi. Bilmem hangi iş gerçekleşti. Nedir bu yapılacak işin gerçekleşmesi, bir yandan devam ediyor diyor bir yandan gerçekleşiyor yapılan, gözle görülen iş.
Türkçemizin nedensiz tutarsız sürekli hatalı kullanımı, düşüncemizin akışını da etkiliyor şüphesiz. Türkçemizin konuşurken, tuhaf kelime yığınlarıyla akışının engellenmesi, yeterince düzgün düşünemeyeceğimizi böylece bir ahmak gibi ezberle konuşacağımız anlamına gelmez mi? Soruya soruya karşılık vermek, orunsal bir gerilemeyi de birlikte getirir. Kelime hazinemizin gerilemesini de beraberinde getirir. Türkçemize dair eskiden kamu kurumlarındaki yazıları okuduğumda epey rahatsız olurdum. Zamanla kamu dairelerinde yazışma kurallarına uygulanan sıkı tedbirler artık kamu kurumlarındaki Türkçenin düzgün kullanıldığına tanık oluyorum, yeterince kural konulursa yapılamayacak bir iş değilmiş demek.
Türküde ne diyordu: “Gökte gezen huma kuşu ne bilir dalın kıymatı”, Türkçenin kıymeti elbette bilinmek zorunda, Türkçeye elbette sahip çıkmak zorundayız, herkes bir lehçeyle konuşabilir ama devlet Türkçeye sahip çıkmak zorunda, bu lisan elbette İstanbul lehçesine dair olmayacak zaten böyle bir kural da yok, ortalama dil konuşmak nedir diye kendi kendimize sorduğumuzda en az bir dile dair bin kelime konuşmalı lise mezunu bir gencimiz, keşke fazla kelime bilmeyi ortaokul seviyelerine kadar ulaştırabilsek. Babaannemin Türkçesine, benden çok kelime bilmesine hep imrendim. Türkmen obasındaki pek çok kelimeyi ben artık duymuyorum, konuşan varsa bile çevremde kalmadı.
İnsanlara aralarındaki farkın, kullandıkları kelimeyle, cümleyle olduğunu bir anlatabilsek okullarda elbette sokak ağzından kurtulacağız. Elbette daha çok düşünecek ve birbirimize söylediğimiz tümceleri on kere tartmak zorunda kalacağız. Ne yazık ki şiirin okunmadığı, kelimenin derin anlamının bir kenara, yan anlamlarının bile çoğunlukla anlaşılmadığı bir toplum olduk, bu toplumun cahilliği ne yazık ki dile olan bağlılığına dairdir. Hep derler ya Slavlaşan Bulgarlar işte dilini bilmemeye giden yol.
Çocukken TRT sunucularının Türkçelerini hayranlıkla izlerdim ve onlar gibi konuşmak isterdim, onların cümle vurgularını hayranlıkla görmemek, okullarda çocuklarımıza yeterince Türkçe öğretememek bizi bugünlere getirdi. Boş verin bilgisayarı, düşünemiyoruz bile çoğunlukla birbirimizle konuşmalarımızdan düşünemediğimiz belli!
Kim bilir elli yıl önce vefat eden biri bu yazıda kaç anlam sapması görür bunları da unutmamak gerekir, çabam hep devam edecek fakat.