Duchamp’ın ünlü ama gereksiz fikri elbette sanata bakışımızı değiştirmeye yönelik ve belki de modernitenin en verimli olduğu zamanlarda gereksiz bir fikir olarak karşıma çıkar. Bunlar bence böyledir. Duchamp’ın bu densiz hareketinin doğadan kopuşu, yığınla özensiz birikimi, birikimi bilerek karşımıza dikse de, evet bilerek karşımız dikmiştir, sanatın biricikliği hakkındaki düşüncelerimizi şekillendirmeye yetmesini bekleyemeyiz. Duchamp’ın bu devinimi belli ki insana ait en doğal şeyin artık yüceleştirmeye dair somut olasılıklarını da gündeme sokmuştur.
Duchamp’dan bugüne epey zaman geçti. Epey zaman geçti ve hâlâ insanların usundaki, sanat, sanat tarihi bilmeyenleri kastederek, sanatın, fikrin karmaşası devam etmektedir. Doğrudan sanatı tanımlamaya girişsek Poetika’yı okuyanların aklına gelenle, Kant okuyanların aklına gelenler birbirinden farklı olacaktır, bu da en iyi olasılıkla epey zayıf bir olasılıktır. Güzel, iyi, kötü tanımlarını bile akıllarında oturtamayan bir toplumun ahlaki yasaları dinlerine göre şekillendirmesi de bundan kaynaklanmaktadır. Duchamp, Batı’da bu sorguyu şüphesiz herkesin aklına sokmakla işe girişse bile pek de başarılı olduğu söylenemez. Doğu toplumlarında zaten doğa güzel, din iyi, şeytan kötü gibi genellemeler biricik olanın da kötü olabileceğini bazen usuma getirir. Toplumsal kabulde biriciklik genel kabule dönüşebilir ve istemin dayanağını köreltebilir.
İstemler başkasından alındığına göre, ataerkil bir dizge içinde neyi nasıl kavramak gerekir ve istem ataerkil dizgede kutsal nedir sorusu biricikliğin en çok dolaştığı alanlardır. Avcı toplayıcılıktan emekli bir toplum olduğumuzu tahmin edebilseydik eğer ve göçebe toplumların salt yengi ile bizi, yeni bir toplumsal dizgeye sokmadıklarını düşünseydim, başlangıç noktam tarım toplumu olsaydı, Duchamp’dan bahsetmem saçma olurdu muhakkak, çünkü zaten tarım toplumunda en önemli şey insan dışkılamasının nereye yapılacağına dair olacaktı. Bu durumda Duchamp olsa olsa tarım toplumunun devasa sorunsalının son noktası ve bir sanat düşüncesinin en üstteki yeri olacaktır. Mastabanın başladığı yer şüphesiz tarım toplumu ve sonuçta pramitin en üst yerine onun fikri eklenecektir. Zaten ondan sonra yapıştırmalar, eklemeler, çıkarmalar ve günümüzde video çalışmaları güzeli, iyiyi anlatmasa da devasa bir otobanda seyrine devam etmektedir. Bu da ne sanatın, ne yazının ne de kültürel atmosferin ilerlemesine engel olmaktadır. Atmosfer zaten kötü kokuyor modern sanat için, modern dünya için epeydir.
Bu atmosferde zehirlenen geleneksel resim, figürler, yağlıboyalar ve geleneksel sanatın kendine bir çıkış alanı bulması epeydir olanaksız zaten. Yeni nedir fikri güzeli, iyiyi içinde taşır mı ve düşünsel bile olsa bizi zehirleyen bu alandan kurtulmak olası mı? Veya gerçekten zehirlendik mi? Saçma sapan haber bültenlerinde spikerin dediği gibi mi yapalım iyice iğrençleşen düşünsel yapıyı anlatırken ne diyor; bakacağız ? Olmadı devam ederiz (?)