image Ahmet Kemal TEKİN
Batı Müziği, Ataerkil ve Anaerkil

Yazı Tarihi : 15.07.2024
 E-Mail :

 

 

 

Yıllar önce Klasik Batı Müziği dinlerken belirli bir süre sonra sıkılırdım, başka bir tümce, kelime girmeli bu ne “gıy gıy” yeter artık derdim kendimle şakalaşarak. Hatta geçiş bölümlerini ezberlemeye çalışsam da o yıllarda Youtube gibi bir kanalımız olmadığı için vazgeçtim, epey zorlandım çünkü.Salt bir yerden sonra sıkıcı, bunaltıcı gelirdi bu işi yapmak. Artık saatlerce bu Batı müziğini dinlesem de pek rahatsız etmiyor, geçiş bölümleri pek umurumda değil; örneğin arka arkaya Şehrazat’ı dinleyebiliyorum veya eskiden çok dinlediğim ve coşkusuna hayran olduğum Beethoven’ı. Kelimelerin de yeterli olmadığı bir yerin olması ve bu yeri bu müziğe teslim etmesi hakikatin bir başka perdesi olsa gerek.

 

Hakikatin bu perdesinden bir şeyleri izleyeceğim, daha doğrusu duyacağım, aklımın köşesinden geçmezdi, benim için en kutsal olan kelimeydi çünkü. Hâlâ bu kararıma nasıl ulaştığıma şaşıyorum, kelimeden, dizeden cümleden daha değerli ne olabilir bunu hangi kutsalı var ederek, nelerden vazgeçerek ulaşmış olabilirim ki. İşte burada müziğin bıraktığı yer aklıma geliyor, ataerkil dizgelerin çokça kabul edildiği ülkeler bizim gibi geri kalmış ülkeler genelde. Ataerkil dizge, anaerkil dizge gibi tarım toplumunun bir ürünü ve gelişmekte olan ülkelerde hâlâ geçerli olan bir yerden bizi yönetmeye devam ediyor, öyle mi? Ailenin egemenliğinin geçerli olduğu toplumlar, geleneksel toplumlarda bu dizge adeta eşit pay almıştır. Kırsala doğru erkeklerin egemenliği artarken, kente doğru neredeyse eşitlenir hatta baba çalıştığı için evde genelde anne sözü geçerli olur.

 

Belirli düzeyde Sosyoloji okuyan insanların bildiği üzere yetmişli yıllarda değişen dizge/sistem yerini başka kurallara bırakmış, devlet yapıları gittikçe şirketlerin eline geçmiş, şirketlerde artık istediği dizgeye göre dünyayı yönetir olmuşlardır. Bu yönetim biçimleri elbette tarım toplumlarının getirdiği ve tarım toplumunun kurallarının hakim olduğu tek tanrılı dinleri de dinlemeyecekti, onlar için satış yapmak, ürün pazarlamak en önemli kural olacaktı kesinlikle. Anne ve babanın yetkesinin olmadığı, herkesin başına buyruk yaşadığı bir toplumda elbette satış daha kolay olacaktı, dengenin bulunması, bilinmesi ve ona göre davranmak ulus devletlerin ilkesi olsa da satışın en görkemlisini bireye, neye göre vermeleri gerek bunu en iyi şirketler bilir. İnsan Kaynakları gibi bir isim ilk kimin aklına geldi acaba.Anne sütü gibi olanı satmak, anne yetkesi varken becerebilmek kolay olmasa gerek. Veya baba otoritesinde kot pantolonu satmak, hele bu yırtık pırtık pantolonları belki de sıradan pantolondan daha pahalıya satmak olsa olsa bir yetkenin geçilmesiyle bağlantılı değil de, nedir.

 

Maderşahi veya pederşahi derdi sosyoloji dersine gelen öğretmenimiz, siyasi tercihinden dolayı belki de bu adı kullanıyordu veya bakın size sınavda böyle bir isimle de soru sorabilirler diye mi bu Farsça kelimeyi tercih etti, geçmiş yirmi beş yıl öncesi, bilmiyorum. İşte kelimelerin belki de iyice boşaldığı yerde anne terliği yemesem de çok şeyi kaybetmiş olabiliriz. Hem annenin hem babanın kaybını en iyi öksüzler bilir, bizim öksüzlüğümüz bundan daha korkunç olacak bu gidişe göre. Ne avcıyız, ne de toplayıcı hem avız, hem de bir başak tanesi veya kırpılmayı bekleyen bir koyunuz, yasalar, yönergeler gittikçe buna izin vermiyor mu..?



  YORUM YAZ
 
Adınız Soyadınız
 
Yorumunuz
 
 
  GÜNCEL
 
 
 
  SOSYAL MEDYA
 
 
  HAVA DURUMU
 
 
  FACEBOOK
 

 
 
 


 
 
 

 

Mersin Post | Siteden yararlanırken yayın politikamızı okumanızı tavsiye ederiz. mersinpost.com.tr © Copyright 2024 Tüm hakları saklıdır.
İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz. Mersin Post basın ve yayın meslek ilkelerine uyar.

URA MEDYA