Ahmet Kemal TEKİN
Tarih : 11.09.2025


Kayıp


 

Kaybedeceğimi bilerek yola çıktım çoğun, göçmüş bir umut bizimki onun peşinden koşarak gitmem gerekiyordu, çoğun yetişemedim. On sekiz yaşımda ilkin bu kaybın ne olduğunu anladım, öyle kalkıp kimden geldiyse bu şiir dedim kendi kendime. Kalkıp kendi kendime göçkün ile kaçgın arasındaki ayrımı anlamakta epey zaman aldı. Önemli mi bunca şeyin geç gelmesi, önemli mi kayıp bir şeyin peşinde gitmek, önemli mi bilememek pek çok şeyin içinden kaçıp giden benzersiz şeyi anlamaya çalışmak.

Bir yola çıktığında insan yola tek başına gitmenin ne denli zor olduğunu anlamak zorundadır. Acıyı bilen ruh nedir, kahredip duran yazın sonu da geldi artık, beni kıyıya doğru savuran bir Eylül gününde, zeyrek kelimesinin anlamını anımsıyorum, sözlüğe bakmam gerekiyor gene de bu kelimenin başka ne anlama geleceğini kestirmekte pek kolay olmasa gerektir, sonuçta kimlerle hangi kayranları paylaşıyoruz ki el değmemiş.

Çam ağaçlarının arasından kendime bir izlek daha bulmam gerekiyor ama artık canımın güne karşı pek de isteği kalmadığını seziyorum, bu yeni izleği bulmak benim için epey zor olacak, beynimde dönüp duran ve bir türlü çıkış yerine ulaşamadığım bu zeyrek anlam, hangi sorunsalı getirir bilemem, bilemediğim bir ülkü mü bunlar emin değilim?

İyice kendi kendime saçmaladığımı fark ediyorum, sonunda anlamın da gizli saklı olabileceğini kestirmek gerek, göremediğim duyamadığım şeylerin bana pek de yardımı olmasa da çoğu şey ölesiye gizler kendini, yapa yalnızlık bile çözümü bilemez, kıyıya köşeye çekilip beklese bile insan oğlu. İşte kaçgın ile göçgün yaşantımız böyle sürer gider. En zekilerimiz ya kaçgın ya da göçgün.

Şaşıyorum, evet hâlâ şaşıyorum, çocukken şaştığım kadar olmasa da bana en tuhaf gelen örgenimizin ayaklarımız olmasına, küçücük şeyler bizi nasıl da dimdik tutuyor, karnın ağırlığı yeter oysa bu örgenimizi yıpratmaya. Senelerce çalışıp, senelerce yıpranıp kendi kendime bu sorunun yanıtını aramaktan sıkılıyorum, biyolojik yanıtlar, bilimsel yanıtlar her zamanki gibi bana yeterli gelmiyor, giz ve gizemli olan ne varsa gene kendinde bir yerlerde bizimle dalga geçiyor.

Bunca kayıba beni ayaklarım götürdü şüphesiz, yaşantımın herhangi bir aşamasında ne İstanbul’a ne de İzmir’e gitmek, bu kentlerde yaşamak istemedim, zerre ilgimi çekmiyordu, bir kayıp gençliğime daha da acı kattılar bu kentler, Ankara’da dahil.

Bu acılarla büyür insanoğlu. İnsanoğlunun büyümesi için kentlere gereksinim vardır, örneğin daha büyük kentlerde de bulunmak zorundadır bu devasa kayıpları yaşaması için, birincil koşul mudur büyümek için kent görmek, belki değildir ama kayıplarını anımsaması için gereklidir. Örneğin Zürih ya da el âlemin bildiği garip kıtada yol bilmek gereklidir. En sonunda şiddetle dönülen bir Newyork’da olmalı insanın yaşantısında, fotoğrafları, yazıları, kayıp kelimeleri. Yazı, şiir çoğun bir büyük kentin içinde gezer, onda da akıllıca davranmak gerekir, taşrayı herkes yazar. Bana gelen ilk şiir çok daha büyük bir kentti, böyle kişilerde var şüphesiz veya benim gibi sonra taşrasında yıllarca dönüp duran.

Çam ağaçlarının arasında bir izlek bulmalıyım! Ne mümkün!

 
  YAZARIN ARŞİVİ
 
 
 
  YORUMLAR
 

 

  YORUM YAZIN
 
Adınız Soyadınız
 
Yorumunuz
 


 



ANASAYFA
MASAÜSTÜ GÖRÜNÜM
HABER ARŞİVİ


KÜNYE


İLETİŞİM

mersinpost.com.tr © Copyright 2025 Tüm hakları saklıdır.
İzinsiz ve kaynak gösterilemeden
yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.


URA MEDYA