Ahmet Kemal TEKİN
Tarih : 11.08.2024


Bir Mersin Hüznü


 

Ankaralı değilim, bunları Ankara’da öğrendim, o kasvetli kentte!

Merdivenlere varmadan, basamaktan aşağı inmeden önce karşıma Varlık dergisi çıkıyor. Aradan yıllar geçti, bana oldukça saçma gelen bir kitaba ulaştığım o yıllardaki vardığım yere tekrar ulaşıyorum, fiziken bir varış değil fakat bu. Zerre bilmeden sırf üzerinde Türk bayraklı at üzerinde bir kahraman adeta, ama adı zerre bize benzemeyen birinin kitabını merakımla yeniden tekrar on sekiz yaşımdan terse yirmi beş yaşıma ulaştığımda elime aldığımda yıllar sonra. Evet yirmi beş yaşımda tekrar elime alıyorum bu kitabı bu kez görselliğiyle övünen bir kitaba değil, içindekileri adeta bilen, anlayan bir gözle tekrar okuyorum: Mağrur Olma Padişahım adında bir kitap. Esasında bugün bile bu kitabın ilk edindiğim kitaplardan biri olması dışında usumda öyle etkileyici bir yeri yok. Yayınevinin neden yayımladığı hakkında da anlayamadığım pek çok şey var hâlâ.

Bin dokuz yüz doksan dört yılından bugüne çok zaman geçti. Ne ben Roni Marguiles’in yolunu izledim ne de onunla tanıştım ama bazen benim Mersin’im deyince bu kitap aklıma gelir. Bir de Sevgilim Ölü Asker kitabı. Zorlasam birbirlerine siyasi, eleştiri, şiir anlamında birbirine denk gelecek bu kişileri birlikte görebilirdim ancak birilerinin akıl vermesiyle olurdu bu okumalarım. Şans mı yazgı mı bilemem ama bunlar kendiliğinden bir araya geldi ama yıllar içinde, hayatımda pek bir önemi olmadı yazın bağlamında bu kitapların o günlerde ama bugün ne oldu elbette okumalarımda yerini bulmuşlar. Ben o yıllarda daha mistik bir dili arıyordum, halbuki öyle bir dil yok yazıda, en azından bugün bile ben bilmiyorum.

İşte Mersin’in hakiki/gerçek yüzünü bu dingin düş ile gerçek arasında arıyormuşum fakat Mersin’in bu yüzünü nereden bilebilir ki on sekiz yaşında okullu bir genç, hatta okula yeni başlamış, evet öğrenci bile olmayan demek doğru olsa gerektir belki de. Bunları ancak böyle bir okullu anlayabilir, ne ile yetiştim ki o yaşa kadar öğrenci olma hakkını kazanabileyim. Doğduğum yer Mersin, olduğum yer Ankara: Kentin olsa olsa bangır bangır müziği yeni yetme için yeterli olması gerekmez miydi, neydi bu hakikatin beslemeye çalıştığı, kasvetten öte ne olabilir insanın doğduğu kentte ve ona daha fazla kasveti olan bir kenti ekledim ben Ankara’yı. Ankara benim için kasvetin başkenti olabilirdi ancak. Modernizmin işte herkesin ortak paydada buluştuğu o kent. Herkesin keyfinin yerinde olduğu o kentler vardır hep, benim kentim benim insanım diye tümceler kuran siyasiler yanılmış olamaz.

Bizim için kurulan yeniden yeniden kavgaların olmadığı kentler olmalı, adımızın olduğu. Ben artık böyle kentler istiyorum. Askeri, valisi, polisi elbet görevini yapsın, elbet içimizdeki bir yerlerde vatan kaygısı olsun ama yorgun biriyim artık. Kentin güzel yerlerinde ferahlamak gerek, bunlar içinde kentin kültürel yetkinliğini arttırmak gerekiyor. Sahi bunları ben altı yaşımdan beri hissedemiyorum, huzurla gittiğimiz Mersin Parkında huzur yok artık, iyice limana çevrildi, huzur falan dediklerini aramak sorun, tozlu kent Mersin, limon kokulu kentten nerelere, ya ben de bir sorun var ya kentte. Yakında bu kentler bizim diyen tipler çıkarsa da şaşmam. Yalnız tecimle olmuyor kentin erinci, refahı. Hâlâ bir düş bir gerçek savruluyoruz çoğun!

 
  YAZARIN ARŞİVİ
 
 
 
  YORUMLAR
 

 

  YORUM YAZIN
 
Adınız Soyadınız
 
Yorumunuz
 


 



ANASAYFA
MASAÜSTÜ GÖRÜNÜM
HABER ARŞİVİ


KÜNYE


İLETİŞİM

mersinpost.com.tr © Copyright 2025 Tüm hakları saklıdır.
İzinsiz ve kaynak gösterilemeden
yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.


URA MEDYA