Kemal TEKİN
Tarih : 29.04.2024


Hikaye Yazmak


 

Robert Gottlieb editörlük duygusal bir iş değil psişik bir iş der ve ekler; ona (yazara) başka türlü nasıl gerçekten bahsedebilirim. Aslında Gottlieb yer yer duygusal bağda kurar editörlükle ilintili, ister istemez kelimelerin dünyasına girildiğinde, onların yan anlamının yerini anlamak için belki kelimelerin yan yana geldiği duygusallığı da kavramak gerekir.

Üniversitede ev arkadaşım hikaye yazmaya meraklıydı, hatta Varlık dergisinin gençlik ödüllerinde dikkate değer bulunmuştu gönderdiği hikaye, sonra yazmayı bıraktı galiba. Ev arkadaşımla çok konuşmuşuzdur hikaye hakkında. Hatta hikaye ile öykü farklı farklı alanlar diyenlerde çoktur. Benimse hikaye okuma noksanlığına sahip olduğum söylenemez. Zaman zaman felsefeyi, şiiri, romanı aradığım olmuştur ancak hikaye okuma noksanlığımdan bahsedilebilir mi, böyle bir noksanlık olası mıdır?

Japonların Haiku’sunu okuyan vardır, Türkiye’de de bir ara çok meraklısı vardı, hatta Haiku benzeri şiirler hâlâ yazılır. Oruç Aruoba bile bir kitap yayımlamıştı Haiku diye. İnsana dair endişeleri kısacık anlatan haiku, Sadi Şirazi’nin dediği; Yek katre-i hûnest, sâdhezârân endişe dizelerini anımsatır. İnsanın endişesi zerre tükenmez, onun endişesi çok fazladır, oysa bünyesinde dolaşan bir kandan ibarettir insan dizeleri şiir ve roman için yer edinirken, belki Ferit Edgü’nün yazdığı kısacık hikâyelerde can bulurken, üç beş sayfalık hikâyeler ilgimi çekmedi desem yalan olmaz. En az okuduğum yazın dalı şüphesiz hikâyedir. Bunun nedenini yıllardır düşünürüm fakat kesin bir sonuca ulaşamadım.

Narrativ denen hikayeleyici/öyküleyici şiir de çok ilgimi çeker, hatta göz bebeklerimden diyebilirim, bunca hikayeye yakın şiirden, yazıdan pek çok beklentim varken neden bir türlü hikaye kitaplarıyla aram olmadı buna kepkesin bir nedenim yok, olmuyor işte, hikaye yazsam da, zaman zaman okusam da bir türlü kendimi yakın hissedemedim hikayeye.

Bundan birkaç gün önce şöyle bir şey yazdım hatta uzunca bir hikaye olacak diye; “Kelimenin gelişi güzel tanımıyla; hiç sevmezdim onu, zerre haz etmezdim, gavurun hikayesinden de haz etmezdim, öyle gelirdi bunlar, bana ne gavurun hikayesinden. Bir gezi sırasında canbaz mı, cambaz mı diye sordum, o da cambaz dedi, ne bekliyordum ki, bense öyle değil canbaz dedim, hoplayıp zıplamaktan gelir, üstelik gezinin başıma kalacağını bilerek. Zaten önemli değildi bunları dile getirmek.” Sonra durdum kaldım devamı gelmedi, hepimizin okulda okuduğu, daha doğrusu bizim kuşağın okuduğu Karanfiller ve Domates Suyu hikayesi ya da Havada Bulut okul yıllarında çok mu bezdirdi bizi, karanlık, belirsiz yaşam hikayelerinin nerede başlayıp nerede bittiği belirsiz yollar mı beni uzak tuttu şimdi şimdi aklıma geliyor, oysa Mehmet Eroğlu’nun karakterleri daha bungun değil midir? Roman karakterleri nedense kendilerini çok iyi tanır, belki de kısacık zamanda belirsiz bir kişiliktir beni hikayeden uzak tutan, oysa çağımız hikaye okumaya çok uygun! Her gün televizyonda kısacık hikayeler geçiyor. Belli ki psişik işler sorumlusu olmak hoşuma gidiyor.

 

 
  YAZARIN ARŞİVİ
 
 
 
  YORUMLAR
 

 

  YORUM YAZIN
 
Adınız Soyadınız
 
Yorumunuz
 


 



ANASAYFA
MASAÜSTÜ GÖRÜNÜM
HABER ARŞİVİ


KÜNYE


İLETİŞİM

mersinpost.com.tr © Copyright 2024 Tüm hakları saklıdır.
İzinsiz ve kaynak gösterilemeden
yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.


URA MEDYA