Küçük şeylere mahkum ediyorlar beni, küçük bir masa, küçük bir başarı, küçük bir yaşantı. Aslında, aslında mı diyorum, bu ülke beni zerre kabul etmiyor. Kabul etse bile onun için önemli olduğumu sanmıyorum. Yerim kesinlikle doldurulabilir, topluma bakınca, insanların tavrına bakınca, bir sayrı evinden çıkmışsın der, iyiyim der ya insan, aslı nesli bir olmuş onu kurtarmıştır, sayrı evinden çıkmışsın der, bir yaşayacak evin yeter derler, bu da gayet normaldir aslında. Benimse bir kalemim var, bir fotoğraf makinem. Çoğun fotoğraf makinemi kullanamıyorum, küçük şeylere mahkum bıraktıkları için. Bazen geziyorum, fotoğraf çekiyorum, çektiğim fotoğrafların yetmediğini biliyorum, yettiğine kendimi ikna ediyorum. İşte bu düzenin içinde büyük fotoğraflar çıkarmak için de öyle büyük gezilerim de olmuyor. Daha çok okumalıyım, işten güçten olmuyor. Küçük bir de işim var. Öyle beni ilerilere taşıyacak, makam mevki sahibi bir işim hiçbir zaman olmadı. Öyle ya ben küçüktüm, benden kestikleri puanları… benim yerime düşünen insanlar devasaydı, o nedenle hiçbir zaman öyle büyük işimde olmayacak. O sonradan görme KPSS sınavlarına bile çalışamadım, ekmek parası derdinden…
Büyük insanların ortasında yaşıyoruz. Büyük insanlar bize yol gösteriyor. Enflasyon bizim gibi küçük insanların yüzünden bu halde. Ülke bizim gibi küçük insanların yüzünden hep geri kalıyor. Savaşan biz küçük insanlar, çalışan biz küçük insanlar, hakarete uğrayan biz küçük insanlar. Zaten sevdiklerimiz bile ailemizin dışında, küçük insanlara yönlendiriyor bizi. Çünkü o küçük insanlar emirleri yerine getirir yalnızca. Küçücük görevleri dışında başka bir iş yapmayı bilmedikleri için birebir kendilerine buyurulanların aynısını yaparlar.
Bizim gibi ülkelerde ve kapitalizmin yaygın olduğu ülkelerde, büyük ülkelerde, güçlü ülkelerde adalet yoktur, farklıdır. Adaletin yerine büyük insanlar vardır. Bu büyük insanların çoğu paraları kadardırlar ve bu büyük insanlar yönetirler ülkeyi. Küçük insanların oylarıyla olur bu işler çoğun. İşin enteresan tarafı bu devasa, büyük ülkelerin kültürleri bile bizi yener. Örneğin tek başına televizyon kültürü, film kültürü. Yani onlar yalnız büyük para babaları olmayabilir.
Adaletin olması için büyük insan olmak gerekir. Ama bunlardan şikayetçi olmanın da bir anlamı yoktur. Varsıllığın olduğu yerde elbette büyük insanlar olacaktır. Adalet varmış gibi yapılacaktır. Öyle ya ortalama zekanın yanında sisteme katkın yoksa küçük insan olarak kalırsın. Bu da gayet normal midir..? Ama bu küçük insanların kültürel kalıta katkısı yoksa küçük bırakılmazlar büyük ülkelerde. Yalnız kendilerine hizmet etmeleri istendiği için küçük bırakılırlar paralarıyla.
Bir ülkede toplumun yarıdan fazlası küçük bırakılıyorsa, bilerek küçük bırakılıyorsa, ne yazık ki o ülkede kapitalizm de yoktur. Bilinçli bir derebeyliktir bu. Kapitalizmi savunmuyorum, savunacak bir tarafı da yok. Ama o ülkenin sokağında rahatça yürümekten çekiniyorsam ve beni de bu küçük insanların arasında görüyorlarsa meydanın, trafiğin ortasında bağırıp çağırmayı uygun görüyorlarsa ne yapabilirim, ben yazıdan şiirden bile bahsetmiyorum. Bu toplum ne yazık ki çok uzun zaman daha küçük şeylere mahkum kalacak, bu yazdıklarım kötü mü emin değilim, fikrimi söylemekten, yazmaktan da çekinir oldum. Sabaha günü görmek elbette yetecek, Allah’dan bir Akdeniz kentindeyim. Elbette bu korku değil ama daha da küçüğe mahkum edilmek istemem. Şarkıda dediği gibi ben ne zaman büyük adam olaca’m. İçimde bir büyük anlam, bir ülke dönüp durur, kime sorsam bir naz, bir niyaz! Bir dönüp durmayın artık, ilkeler belli!